Raymond Carver, Amerikan öyküsünün en büyüklerinden. 1938’de alkolik balıkçı bir babanın, gelecekte alkolik olup elinin tuttuğu her işi yapacak oğlu olarak Oregon’da doğdu. Annesi de bir tezgahtardı.
On dokuzunda, piskoposluk okulundan yeni mezun on altı yaşındaki Maryann’le evlendi. Üç ay sonra kızları doğdu. Oğulları da hemen ardından, bir sene sonra.

Carver genç yaşta ailesini geçindirebilmek için hademelikten kütüphaneciliğe, fabrika işçiliğinden kuryeliğe birçok iş yaptı. Eşinin, annesine yakın yaşamak istemesi üzerine Kaliforniya’da bir kasabaya taşındı. ‘Chico State College‘a devam ederken dünyaca ünlü ‘Iowa Yazarlık Atölyesi‘nden romancı John Gardner’ın yaratıcı yazarlık derslerine katıldı. Gardner, Carver’ın hem hayatında hem kariyerinde önemli rol oynayan bir akıl hocasına dönüştü, ona 25 yerine 15 sözcükle yazmasını öneren kişiydi.
İlk öyküsü Azgın Mevsimler, 23 yaşındayken 1961’de yayınlandı. Dili süslüydü, William Faulkner etkisi açıktı. İlk kitabı Lütfen Sessiz Olur Musun, Lütfen?‘i yayınlaması için on beş yıl geçmesi gerekti.
Bu sürede 1970’lere doğru editörü Gordon Lish’le tanıştılar. Lish çok daha radikaldi, 15 sözcük yerine beş sözcük önerdi. Başlangıçta araları iyiydi. Carver, Lish’in desteğiyle dergilerde kendine yer buldu.

Lütfen Sessiz Olur Musun, Lütfen?‘i beş yıl sonra, Gordon Lish editörlüğünde 1981’de yayınlanan Aşk Konuştuğumuzda Ne Konuşuruz? takip etti.
Bu öyküler, her ne kadar okurları zevkten dört köşe etse de Carver, Lish’le ciddi düzeyde çatışmaya başlamıştı.
Lish, Carver’a göre öykülere gereğinden fazla müdahil oluyor, yirmi sayfalık öykünün yarısından fazlasını kırpıyor, başlıklara ve sonlara müdahale etmekten çekinmiyor, hatta bazı karakterlerin adlarını bile değiştiriyordu… Dahası, Lish’e göre bunlar ufak dokunuşlardı.
Örneğin, Aşk Konuştuğumuzda Ne Konuşuruz‘daki The Bath öyküsü, Lish’in ellerinde bambaşka bir hal aldı. Orijinal versiyonda bir annenin, oğlunun doğum günü için aldığı hediyeyi pastacıya bırakması, ardından çocuğun hastalanması ve annesinin endişeli bekleyişi daha detaylı anlatılırken Lish, metni neredeyse yarıya indirerek karakterlerin duygusal katmanlarını sildi. Dramatik yapı, yerini soğuk bir suskunluğa bıraktı. Carver’ın karakterleri konuşmak istiyor fakat Lish onları susturuyordu. Carver, “Öykülerim boğazı sıkılmış gibi” diyordu.
Aşk Konuştuğumuzda Ne Konuşuruz‘un orijinal hâlini Beginners adıyla sakladı. Bu versiyon Carver’ın ancak ölümünden yıllar sonra, 2009’da yayınlandı. Beginners daha uzun, daha açık sözlü, daha insani ve daha duygusaldı. Gelgelelim Lish, Carver’ın bildiğimiz ‘suskun’ imajına damgasını vurdu.

Oysa Carver durumu değiştirmek için elinden geleni de yapmıştı. Yayıncısına gönderdiği mektupta öykülerini artık kendine ait hissetmediğini, gün gün kötüye gittiğini, akıl sağlığını yitirmek üzere olduğunu yazdı. Fakat mektubu bir karşılık bulmadı.
Carver neyse ki aklını kaybetmedi. Ama kendi deyimiyle Lish’in ‘cerrahi işlemlerine’ daha fazla dayanamadı. Kariyerinde bir dönüm noktası saydığı 1983’te yayınlanan Katedral‘deki öykülerde bu sefer Lish’le çalışmadı.
Katedral daha konuşkan, daha umutlu, daha şiirseldi.
İlk kitabını 38 yaşında yayınlayan Carver, elli yaşındayken akciğer kanserinden öldü. Ölümünden sonra Amerikan Sanat ve Edebiyat Akademisi’ne alındı ve kurgu dalında Pulitzer Ödülü’ne aday gösterildi.
Aday gösteren jüri, ‘öykü türünde son yıllardaki canlanmanın Carver’ın ustalığına atfedilebileceğini’ söyledi.
Can Yayınları’nın yayınladığı Aşk Konuştuğumuzda Ne Konuşuruz‘daki The Bath‘in ilk paragrafı Ayça Sabuncuoğlu çevirisiyle şöyle:
Banyo
“Cumartesi öğleden sonra anne arabayla alışveriş merkezindeki pasta fırınına gitti. Pastaların fotoğraflarının sayfalara yapıştırılmış olduğu bir klasörü karıştırdıktan sonra, çikolatalı sipariş etti, çocuğun en sevdiğinden. Seçtiği pasta, beyaz bir yıldız serpintisinin altındaki bir uzay gemisi ve fırlatma rampasıyla süslenmişti. SCOTTY adı, uzay gemisinin adıymış gibi, üzerine yeşil kremayla yazılacaktı.”
İngilizcesi de şöyle:
The Bath
“Saturday afternoon the mother drove to the bakery in the shopping center. After looking through a loose-leaf binder with photographs of cakes taped onto the pages, she ordered chocolate, the child’s favorite. The cake she chose was decorated with a spaceship and a launching pad under a sprinkling of white stars. The name SCOTTY would be iced on in green as if it were the name of the spaceship.”
Faydalanılan kaynaklar:
- Ergun Tavlan – Talim Yazıları | Everest Yayınları
- Raymond Carver – Aşk Konuştuğumuzda Ne Konuşuruz | Can Yayınları