Fransız edebiyatının en büyük isimlerinden Balzac, yazdıkları kadar yaşamıyla da dikkat çekiyor. Ölümüne sebep olduğu düşünülen aşırı kahve tüketimi, kaba kişiliği ve tuhaf giyimi okurlar tarafından bilinse de hâlâ gölgede kalmış, hayli ilginç özellikleri var.
1 – Sanıldığı kadar iri değildi fakat sanılandan daha şişmandı
Dönemindeki imkanlar sebebiyle Balzac’ın görünüşüne dair yeterli görsel belgelere sahip değiliz. Elimizdekilere baktığımızdaysa Balzac’ı heybetli biri olarak görürüz.
Oysa yalnızca bir metre altmış santim boyundadır. Epey cılız bacakları yüzünden, biçimsiz bir görünüşü vardır.
Kilosuysa düşünülenden fazladır fakat kendi sıkletindeki en iyi yazar olduğuna da şüphe yoktur.
2 – Oburdu ve sofra adabından bihaberdi
Balzac ile karşılaşan kişi, onun görünüşünden yola çıkarak obur birisiyle muhatap olduğunu saniyesinde anlayabilirdi, fakat Balzac’ın oburluğu hayal dahi edilemezdi.
Örneğin Paris’te bir restoranda onlarca kuzu pirzola, bir ördek, bir dil balığı, iki keklik ve yüzden fazla istiridye yedikten sonra on iki armut, çeşit çeşit tatlı ve likörlerle kapanışı gerçekleştirdiği günlerin sayısı epey fazlaydı.
Kişinin çok yemesi çevresi için sorun değildi elbette ancak Balzac, sofrada çirkinleşmeyi umursamıyordu.
Etleri doğrudan bıçağıyla ağzına atıyor, lokmalarını etrafa saçıyordu. Kendisine edilen hakaretlerin nedenlerinden biri de sofradaki bu davranışlarıydı.
3 – Çayı da kahve kadar severdi
Her ne kadar günümüzde Balzac deyince akla kahve gelse bile, kendisi çay içmeye de oldukça düşkündü. Çin’den gelen, Rus devlet adamları tarafından kendisine hediye edilen çay, favorisiydi.
Hatta uzak diyarlardan geldiği ve pahalı olduğu için efsanelere konu olan bu çayı içenlerin kör olacağı dedikodusuna bile kulak asmıyordu.
Balzac’ın dostu Laurent-Jan, meşhur çayı her yudumladığında şöyle söylüyordu:
Yine körlüğü göze alıyorum. Canı cehenneme, değiyor işte!
4 – Sevişirdi ama boşalmazdı
Değişik huylarından bir diğeri de vücudundaki spermlere verdiği önemdi. Balzac için organ aracılığıyla spermin akıtılması, beynin en saf maddelerinin dışarı atılıp potansiyel bir sanatsal yaratının kaybedilmesinden ibaretti.
Arkadaşlarına bu durumu açıklarken, “Boşalma noktasına kadar öpüşüp koklaşmanın bir sakıncası yok,” demişti, “ancak oraya kadar!”
Elbette kendini tutamadığı, sevgililerinden birisiyle doruğa ulaştığı zamanlar da oluyordu herhalde usta yazarın ki böyle zamanlarda hüzne bürünüyor ve kendisine ne olduğu sorulduğunda güçlükle yanıt veriyordu:
“Bu sabah bir roman kaybettim!”