1980 darbesinin ardından göreve gelen sekizinci cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın benimsediği neo-liberal politikalar, kültür-sanat üzerindeki baskılar ve ‘gülümseyen’ bir dille meşrulaştırılmış yönetim tarzı, kimi sanatçılarda derin bir huzursuzluk yaratmıştı. Öfke, hem Özal’da hem sistemin kendisinde yoğunlaşıyordu.
Kasım 1989’da, Yeni Yaprak dergisinde, II. Yeni şiirinin en etkili isimlerinden Cemal Süreya, imzalı bir çağrı yayınlandı. Çağrıya özellikle günlükleriyle tanınan Muzaffer Buyrukçu desteğini açıkça belirtti. Hedef, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’dı. Süreya ve Buyrukçu, devletin reisine resmi bir teklif sunuyordu.
Teklifte Özal’ın fotoğrafının altına ismi ‘Hacı Halil Turgut Özal’ diye yazılmıştı. Ve hemen altındaysa ünvanı vardı: ‘Reysizcumhur’.
Metin soğukkanlı ve çıplaktı. Ne yumuşatılmıştı ne şairane bir kaçış vardı:
Turgut Özal’a Birlikte İntihar Önerisi
Ülkemizi sizden,
Sizi de kendi özel sıkıntılarınızdan
Kurtarmak için
Arkadaşım Muzaffer Buyrukçu’yla
Bir önerimiz var:
İntihar etmelisiniz!
Ben ve Buyrukçu bu konuda
Dostça omuz veriyoruz size.
Gelin, halkın önünde,
Üçümüz birlikte intihar edelim.
Yer: Kadıköy iskelesinin önü,
Gününü ve saatini siz saptayın.
Ülkemiz sizden kurtulsun,
Biz de bir işe yaramış olalım.
Devletin tepesine yönetilmiş bu davetten sonra, hiçbir şey olmadı. Ne Cemal Süreya’ya ne de Muzaffer Buyrukçu’ya dava açılmadı. Sansür uygulanmadı. Turgut Özal davete icabet etmedi, kimse iskelede buluşmadı.

Süreya, metnin yayınlanmasından iki ay sonra, kalp krizinden beklenmedik bir şekilde hayatını kaybetti. Özal ise üç yıl sonra, şüphelerle dolu bir ölümle Türkiye siyasetinde tartışmaların odağında kaldı. Muzaffer Buyrukçu diğer iki isme kıyasla epey uzun yaşadı. Ağustos 2006’da öldü, ancak talihsizliği ölümünün beş gün sonra fark edilmesi oldu.

Kimse kendini öldürmedi. Yine de Süreya ve Buyrukçu’nun bu daveti, edebiyatçıların seslerini nasıl yükseltebileceğinin en orijinal örneklerinden biri olarak kayda geçti.