8 Haziran 1964. Altınyurt Kulübü’nün Altunizade’deki toprak sahası. Edebiyatçılar’ı desteklemek için orada bulunan Tomris Uyar, arkadaşı Nevhiz ve kardeşi Süleyman, sahayı çevreleyen ağaçların arasında kendilerine gölgelik bir yer bulmuş; maçın haberini alıp sahaya gelen gençler ve Altınyurtlu sporcularla muhabbete koyulmuştu.
Keşanlı Ali Destanı’yla büyük yankı uyandıran Haldun Taner, çoktan Galatasaray formasını sırtına geçirmiş, giydiği yazlık beyaz pantolonu kıvırarak şort görünümü vermeye çalışmıştı.
Edebiyatçılar ise Ülkü Tamer’in maçtan iki gün önce eski okulu Robert Kolej’e gidip, malzemeciden yalvar yakar aldığı kırmızı-lacivert formaları giymişlerdi.
Mümkün olduğunca gerçek bir maç atmosferi yaratılmaya çalışılmıştı. Üzerinde ‘Türk Edebiyatçılar Birliği’ yazılı flamalar, taraftarlar, formalar, hatta hakem bile ayarlanmıştı. Maçı Halit Kıvanç yönetecekti. Kramponları, çorapları, şortuyla eksiksiz gelen Halit Kıvanç, oyuncuları teker teker süzdükten sonra onları sahaya davet etti.
Alkışlarla sahanın merkezine dizilen oyuncular, sırasıyla iki tarafa da “Sağ ol!” diye seslendikten sonra birbirleriyle selamlaştılar. Kaptanlar Orhan Kemal ile Haldun Taner hakemin önünde el sıkıştı, para atışı yapıldı ve Edebiyatçılar Çamlıca tarafındaki kaleyi seçti. Seremoni sonlandıktan sonra herkes pozisyonuna yerleşti ve santra vuruşunu yapmak için tiyatrocu, oyun yazarı Gülriz Sururi sahaya davet edildi. Sururi’nin siyah rugan ayakkabısıyla topu hafifçe dürtmesinin ardından, maç başladı.
Henüz ilk dakikada oluşan karambolde, top Haldun Taner’in ayağında kaldı. Taner, birkaç adım attıktan sonra rakip takım kalecisi Adnan Özyalçıner’in önde olduğunu fark etti ve son derece klas bir aşırtma vuruşuyla takımını maçın ilk dakikası dolmadan öne geçirdi.
Keşanlılar sevinçten çılgına dönmüşken Edebiyatçılar’ın sesi bir anda kesilmişti ama silkelenip toparlanmak istediler. Yenilen golün de hırsıyla rakip sahaya resmen akın ettiler. Fakat Ülkü Tamer, Feridun Metin ve Orhan Kemal’in yarattığı pozisyonlar, Keşanlılar’ın kalecisi Hüseyin Salıcı’yı geçmeye yetmedi.
Yine de Edebiyatçılar ataklarını sürdürdü. Rakip on sekize bastıkları her adımda, saha kenarından “Fazıl Hüsnü’nün aslanları, ho!” sesleri yükseliyordu. Fazıl Hüsnü o sıralar Türk Edebiyatçılar Birliği’nin başkanıydı. “Ho!” ise şiirinin simgesi.
Fakat bunca çabaya rağmen Edebiyatçılar skora dengeyi getiremedi. Öyle ki defans hattında oynayan Mehmet Seyda ile Şükran Kurdakul bile oyunu rakip sahada oynamaya başlamıştı ama bir top kaybı sonrasında Keşanlılar karşı atağa çıktılar. Edebiyatçılar’ın savunma hattı geriye dönmekte zorluk yaşadı. Rakip oyuncunun üzerine atlayarak topu yakalamak isteyen Özyalçıner, tökezleyip dizlerinin üstüne düştü, dizi yarıldı. Aldırış etmeyip hızla toparlansa da, ayağa kalktığında top çoktan filelerle buluşmuş, Keşanlılar farkı ikiye çıkarmıştı.
Üst üste yenilen gollerden sonra Edebiyatçılar’ın maça küsmeleri beklenirken daha da asıldılar. Arka arkaya atak tazelediler. Bu atakların başrolündeki isim şüphesiz Ülkü Tamer’di. Sahada basılmadık yer bırakmıyordu. Orhan Kemal ve Nur Sürerli de sık sık pozisyon bulur olmuşlardı. Yine de Edebiyatçılar takımındaki asıl gizli kahraman, ne yazık ki kaynaklarda ismi geçirilmemiş Kasımpaşalı genç bir futbolcuydu. Edebiyatçı olmamasına rağmen Keşanlılar’dan gizli takıma dahil edilmişti. Sonuçta Aydemir Akbaş, Çetin İpekkaya, Erol Günaydın gibi isimlerden oluşan Keşanlılar kadrosunda da, rakibin tanımadığı isimler vardı.
Kasımpaşalı genç yıldızın yarattığı ataklara, tecrübeli hücumcu Orhan Kemal’in çalımları da eklenince, Edebiyatçılar peş peşe iki gol bulup skora dengeyi getirdiler.
Taraftarların morali de yerine gelmişti. Ayaklanıp flamaları sallamaya ve tıpkı ikinci gol yenmeden önce olduğu gibi “Fazıl Hüsnü’nün aslanları, ho!” ya da “Ya ya ya şa şa şa , Edebiyatçılar Edebiyatçılar çok yaşa!” gibi tezahüratlarla oyunculara destek vermeye başlamışlardı.
Bütün bu tezahüratlar işe yaramış olacak ki, Edebiyatçılar ilk yarının bitimine saniyeler kala Ülkü Tamer’in golüyle öne geçtiler.
Saha kenarındaki ağaçların gölgesinde oyuncular bir süre dinlendikten sonra, ikinci yarıya başlandı. Tıpkı ilk yarıda olduğu gibi, bu yarının başında da Keşanlılar önemli bir fırsat yakaladı, fakat saha kenarında topla buluşan oyuncu, şut çekmeye fırsat bulamadan ceza sahasında düşürüldü. Halit Kıvanç tereddüt etmeden düdüğüne davrandı. Edebiyatçılar takımı yoğun bir şekilde itiraz etse de kararını değiştirmedi ve beyaz noktayı işaret etmeyi sürdürdü.
Topun başına Keşanlılar’ın ikinci yarıda oyuna aldığı Bedri Koraman dikildi. Düdük çaldı. Bedri Koraman sol köşeye doğru vurdu. Özyalçıner topu iki hamlede çıkardı. Oyunu başlatmak için hazırlanırken maç, tekrar Halit Kıvanç’ın düdüğüyle duraksadı.
“Olmadı,” dedi Halit Kıvanç. “Kıpırdadın, penaltı tekrar kullanılacak.”
İtirazlar yine fayda etmedi. Bedri Koraman tekrar topun başına geçti, düdük çaldı, şutunu çekti, top bu sefer de sol köşeden autu boyladı. Ancak hakem Halit Kıvanç yine düdüğüne davrandı. Gülümsüyordu.
“Gene kıpırdadın,” dedi. “Hem Allah’ın hakkı üçtür, biliyorsun.”
Özyalçıner Alaycı Öyküler’de o an için şöyle diyor:
Çok kızmıştım. Bütün hakemleri boğabilirdim.
Üçüncü seferde, Bedri Koraman nihayet ağları buldu ve maçta beraberlik sağlandı. Penaltının iki kez tekrarlanması, Halit Kıvanç’ın kararı izah ederken gülümsemesi Edebiyatçılar takımını daha da ateşlemişti. On dakika kadar sonra yine Ülkü Tamer’in vuruşuyla tekrar öne geçtiler.
Bu arada Keşanlılar da vitesi artırmış, hücum sayılarını çoğaltmışlardı. Rakip kalede sık sık tehlike yaratıyorlardı. Uzaktan şutlarını Özyalçıner kolaylıkla karşılasa da, birebir pozisyonlarda hiç şüphesiz avantajlı konumdaydılar.
Özyalçıner, yine Alaycı Öyküler‘de şöyle diyor:
En çok da Aydemir Akbaş’tan korkuyordum. Oynadığı tipi, Sipsi’yi düşünüyor, kesmediği keş sakalıyla üstüme gelince “Bıçaklar mı acaba, ne yapar?” diye kenara çekilmekten, kaleyi boş bırakmaktan ödüm kopuyordu.
Özyalçıner’in korktuğu başına gelmedi. Keşanlılar beraberliği sağlayan golü bulamadıkları gibi, son dakikalarda Orhan Kemal’in ayağından çıkıp gole dönüşecek şuta engel olamadılar.
Maç, 5-3 Türk Edebiyatçılar Birliği’nin galibiyetiyle sonuçlandı. Seyircilerle birlikte herkes sahanın ortasına doluştu. Ülkü Tamer, Feridun Metin ve Nurer Uğurlu, Orhan Kemal’i omuzlarına alıp zafer turu attılar.
Takım kaptanı Orhan Kemal’e, Kasımpaşalı genç yıldıza rağmen maçın adamı, Ses dergisinin de vaktiyle ‘sahanın yıldızı’ diye nitelendirdiği Ülkü Tamer’di. Maça attığı üç golle damgasını vurmuştu. Tamer, yıllar sonra maç hakkında şunları söyleyecekti:
Şiirim için isteyen istediğini söyleyebilir, ama 1964 yazındaki santraforluğuma laf ettirmem.
Eğlence merasimi bittikten sonra oyuncular saha kenarındaki ağaçların gölgesine sığındılar. Halit Kıvanç herkesten sonra geldi. Orhan Kemal’i kutladı, Haldun Taner’in elini sıktı.
“Çok güzel bir maç oldu,” dedi. “Hepinizi kutluyorum.”
Sonra ufak bir sessizlik oldu, Kıvanç gülümsemeye başladı.
“Size ciddi bir şey söyleyeyim mi?” dedi. “Ben edebiyatçıları da tiyatrocuları da sevdiğim için maçı berabere bitirmek istedim. Sanatçıların beraberliği falan diye. Ama gördünüz, bir hakem ne yaparsa yapsın kazananı engelleyemiyor.”