Dark Mode Light Mode

Gurbette büyük bir yazara dönüşmek: James Joyce

Kaçtığı Dublin’i dağılmış ayinlerin arasında, dillerin çatıştığı Trieste sokaklarında yeniden kurdu.
Ressam Jacques-Emile Blanche'ın Joyce portresi, 1934. Fotoğraf: Wikimedia Commons

Joyce, her ne kadar Dublin’le özdeşleşmiş de olsa yaşamının büyük bölümünü memleketinden uzakta geçirdi. Dublin’deki kültürel, dini ve siyasi baskılar onu gençliğinde boğdu. Katolik muhafazakârlık, milliyetçilik ve küçük burjuva zihniyeti arasında sıkışıp kalmış bir şehirde, sanatçı olmanın olanaksız olduğunu düşünüyordu. Bu düşüncelerini Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi ve Ulysses romanlarında kendisine çok benzeyen kahramanı Stephan Dedalus’a söyletti. Joyce için Dublin, ‘felç’ bir yerdi.

Tüm bunları ardında bırakıp hayat arkadaşı Nora’yla temiz bir sayfa açmak istiyordu. Gitmeyi kafasına koydu.

Zürih, Roma, Londra gibi birçok önemli Avrupa kentinde yaşadı. Ancak Joyce’un edebiyat yaşamı için en verimli şehir, şüphesiz Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na bağlı Trieste oldu.

Joyce, Trieste’ye üç kez gitti.

Joyce 22 yaşında. Fotoğraf: The James Joyce Centre

İlk Sefer (1905): Kaçış ve Başlangıç

İlk niyeti Trieste’ye gitmek değildi. Zürih’te İngilizce öğretmenliği yapacaktı ama işler beklediği gibi gitmeyince, bir yıllık Zürih macerasının ardından yönünü Trieste’ye çevirdi. Kardeşiyle birlikte Berlitz Dil Okulu’nda çalışmaya başladı.

Bugün ilk 518 sayfası kayıp, 383 sayfası okunabilir haldeki Stephen Hero ve Dublinliler‘in son öyküsü hariç tamamını burada yazdı.

Ancak Joyce 1905’te tamamladığı Dublinliler’i 1914’e kadar yayınlatamadı. Kitaptaki öyküler Dublin’in gündelik yaşamını, orada yaşayan insanların sıkışmışlığından manzaralar sunuyordu.

Aslında Londra’da Grant Richards diye bir yayıncıyla sözleşme yapmıştı. Ama matbaacılar metindeki bazı bölümleri ‘tartışmalı’ buldu. Katolikliğe dil uzatılıyordu, cinsel imalar vardı, İngilizler eleştiriliyordu ve bu nedenlerle hem Richards hem matbaacılar mahkemelik olmaktan korktular.

Richards yasal sorumluluktan kaçınmanın yollarını bir müddet arasa da nihayetinde kitabın yayınevinin itibarına zarar verebileceğini söyleyerek sözleşmeden caydı.

Trieste’deki Joyce Heykeli. Fotoğraflar: Wikipedia

Bu arada iş hayatı da pürüssüz değildi. Mayıs 1906’nın sonlarında, çalıştıkları dil okulunun müdürü okulun parasını zimmetine geçirdikten sonra kaçtı. Yeni müdür, Joyce’a kardeşinin ya da kendisinin ayrılması gerektiğini söyledi. Dublinliler‘i yayınlatamadığı için Trieste’de hayal kırıklığına uğrayan Joyce, ayrılmayı kabul etti.

Roma’daki bir bankada yazışma memurluğu ilanına başvurdu. Berlitz’de kazandığının iki katını alacaktı.

İkinci Sefer (1907): Tıkanıklık ve Açılma

Roma’ya umutla gitti. Ama onun hakkında sık sık söylenen o cümle burada da geçerliydi: “Umduğu gibi gitmedi.” Bankacılığı sevmedi. Kent, ölü bir uygarlığın harabeleriydi. Yine de Roma, Dublinliler’in son öyküsü Ölüler ve meşhur Ulysessin kafasında ilk şekillendiği yerdi.

Mart 1907’de tekrar Trieste’ye döndü. Dil okulunda yarı zamanlı çalışıyor, özel dersler vererek geçinmeye çalışıyordu. Bu dönem, yaşamının en önemli karşılaşmalarından biriyle zenginleşti: Öğrencisi Ettore Schmitz, yani Italo Svevo. Yahudi kökenli bir Katolik olan Svevo, Joyce’a yalnızca dostluk değil, ilham da verdi. Ulysses‘in başkahramanı Leopold Bloom’u yaratırken Svevo’dan esinlendiği söylenilir.

Italo Svevo.

Svevo ile yakınlaşmak, Joyce’un yazarlık tıkanıklığını aşmasına da yardımcı oldu. Stephen Hero‘yu yeniden yazdı. Daha modern, tematik yoğunluğu daha yüksek, daha içe dönük bir Genç Sanatçı Portresi ortaya çıkardı.

Bu dönemde geçirdiği ağır ateş nöbeti, çocukluğundan beri süren göz sorunlarını ilerletti. Haftalarca yattı. İyileşme sürecinde kızı doğdu. Ölüler’i tamamladı. Gelgelelim bir türlü yayıncı bulamıyordu.

Trieste (1907).

Umudunu yitirmedi. Dosyasını bu sefer memleketi İrlanda’ya gönderdi. Yayıncı George Roberts’tan olumlu yanıt alınca Dublin’le Trieste arasında gitti geldi, gitti geldi. Dublin’de bir sinema kurdu. İşler yine başlangıçta işler iyi gider gibi oldu ama tıpkı diğer girişimleri gibi bu da çok yaşamadı.

Yayıncı Roberts, üç yıl ertelemeden sonra kitabı 1912’de 1,000 adet bastı. Bu sefer de Dublinli bir matbaacı cezai kovuşturma korkusuyla hepsini yaktı.

Joyce Dublin’den ayrıldı ve bir daha dönmedi. Kahramanına şunları söyletti:

“İrlanda nedir, biliyor musun? İrlanda kendi yavrularını yiyen kocamış bir dişi domuzdur.”

Üçüncü Sefer (1919): Sürgün, Yabancılık ve Vedalaşma

Dublinliler‘i 1914’te yayınlayansa 1906’da sözleşmeden cayan Londralı Grant Richards oldu. Hiç satmadı, çünkü iki ay sonra Birinci Dünya Savaşı patladı.

Dublinliler’in ilk baskısı.

Joyce ailesini savaştaki tarafsız bölge Zürih’e taşıdı. Trieste’de kazandığı hemen her şeyi geride bırakmak zorundaydı. Zürih’e geldiğinde, hem İngiliz pasaportu taşıyan bir İrlandalı hem de Avusturya-Macaristan’dan şartlı tahliye edilmiş bir ‘Triesteliydi.’ Yolculuk izni için, savaş sırasında Müttefiklere yardım etmeyeceğine dair imza vermek zorunda kaldı. Savaşta hem İngiliz hem de Avusturya-Macaristan istihbaratı Joyce’u gözetimde tuttu.

Zürih o dönem Avrupa’nın mülteci başkentiydi. Tek gündem savaştı. Joyce tarafsız kaldı, savaştan pek söz etmedi. Gözleri daha da kötüydü. Eşi Nora da kendisi de ‘sinirsel çöküntü’ halindeydi.

Kaderini kabullenmiş gibiydi. Dişini sıktı, akşamlarını Pfauen Tiyatrosu’nda geçirip yazmaya odaklandı.

Joyce’un Zürih’te akşamlarını geçirdiği Pfaufen

Savaş bittiğinde gitmek istemedi. Ama Zürih giderek pahalılaşıyordu. Bu yüzden Ekim 1919’da üçüncü ve son kez Trieste’ye döndü. Fakat karşısında eski Trieste yoktu. Şehir, Avusturya-Macaristan’ın değil, toparlanmaya çalışan bir İtalya’nın parçasıydı. Çok geçmeden, buraya da ait hissedemedi kendini.

Dönüşünden sekiz ay sonra, Trieste’den ayrıldı. Bölük pörçük de olsa on beş yıl Trieste’de yaşadı. 1922’de yayınlanan başyapıtı Ulysees kafasında burada detay kazandı. Kaçtığı Dublin’i dağılmış ayinlerin arasında, dillerin çatıştığı Trieste sokaklarında yeniden kurdu.

James Joyce (1918).

Son durak 1920’de Paris oldu. Yaşamında önemi büyük Sylvia Beach ile burada tanıştı. Joyce’a hem maddi destek verdi hem de yayıncısı oldu.

Joyce ve ailesi yirmi yıl Paris’te yaşadılar. Fakat hiçbir zaman aynı yerde uzun süre kalamadılar.

Joyce ailesi. Arkada ayakta duranlar James Joyce (solda), oğlu Giorgio Joyce (sağda); önde oturanlarsa kızı Lucia Joyce (solda) ve eşi Nora Barnacle (sağda).

Add a comment Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Previous Post

Yaşlı Hemingway ve çocuk

Next Post

Fernando Pessoa ve 70 kişiliği