Dark Mode Light Mode

Vefatının 10. yıl dönümünde Yaşar Kemal

İnce Memed, Demirciler Çarşısı Cinayeti, Binboğalar Efsanesi gibi eserleriyle Türk edebiyatının unutulmaz isimlerinden biri olan Yaşar Kemal’in vefatının üzerinden 10 yıl geçti.
Fotoğraf: TRT Haber

Yaşar Kemal İnce Memed‘i, Demirciler Çarşısı Cinayeti‘ni, Binboğalar Efsanesi‘ni yazdı.

Türkiye’de ve dünyada edebiyatın dev isimlerinden Yaşar Kemal’in vefatının üzerinden 10 yıl geçti.

1923’te Adana’nın Osmaniye ilçesinde doğdu. Çocukluğu trajikti. Dört yaşında bile değilken babasının cami avlusunda öldürülmesine tanık oldu.

Bu olaya yıllar sonra Demirciler Çarşısı Cinayeti‘nde yer verdi.

Şöyle yazdı:

Ben babamın camide, namaz kılarken yanındaydım, hançerlendiği akşamdan sonra, sabaha kadar yüreğim yanıyor diye ağladım. Ardından da kekeme oldum ve on iki yaşıma kadar zor konuştum. Yalnız türkü söylerken kekemeliğim geçiyordu. Hiç kekelemiyordum. Kitap okurken de okur yazar olduktan sonra, hiç kekelemedim. On iki yaşımdan sonra kekemeliğim geçti.

Babasının ölümünün üzerinden bir yıl geçmeden, kurban kesimi sırasında eniştesinin elinden fırlayan bıçak sağ gözünü kör etti.

Gençlik yıllarında gözü nedeniyle görünüşünden memnun değildi. Arkadaşlarıyla ve kadınlarla konuşurken zorlanıyordu. Edebiyata çekildi. İlk şiiri on altı yaşındayken yayınlandı. O dönemdeki şiirlerinde derin bir yalnızlık ve çaresizlik görülüyordu.

Yaşar Kemal dünyaya gözünü hikâyelerin, masalların dilden dile dolaştığı bir coğrafyada açmıştı. Çocukluğundan itibaren destanlara, efsanelere, mitlere hayranlık duydu. Bir romana girişti, ancak büyük umutlarla kaleme aldığı eser, bir tren yolculuğu sırasında kayboldu. Romanın akıbeti hâlâ bilinmiyor. Belki bir masanın kısa ayağını dengelemekten başka işe yaramadı, belki de biri aldı, okudu, hayran kaldı ve sessizce cebe attı. İhtimal ki isimsiz bir Yaşar Kemal klasiği bir yerlerde hâlâ elden ele dolaşıyordur. Belki 150 yıl sonra ortaya çıkan kayıp tablolar gibi çıkıverir.

Kayıp yıldırmadı. Yazmayı sürdürdü. Çukurova ve Toroslar’daki ağıtları derlediği ilk kitabı Ağıtlar, 1943’te yayınlandı. Yani 20 yaşındayken.

Yine o yıllarda, Çığ Dergisi sayesinde Pertev Nail Boratav, Nurullah Ataç, Abidin Dino gibi önemli isimlerle tanıştı.

Abidin Dino’yla ilişkisi farklıydı. Resimlerini şakayla karışık eleştiriyordu: “Şu dağları, şu çizgileri biraz daha yamuk çizmelisin.” Bu eleştirilerden sıkılan Abidin Dino, günün birinde, “Sen roman yazıyorsun diye herkes roman mı yazmalı?” diye çıkıştı. Fakat Yaşar Kemal, başlardaki kadar olmasa da Abidin Dino’nun düz çizgileriyle uğraşmaya devam etti.

1950’lerin başlarında hayatında önemli şeyler oldu. Komünizm propagandası yaptığı öne sürülüp tutuklandı ve bir yıl Kozan Cezaevi’nde yattı. Serbest kaldıktan sonra Cumhuriyet Gazetesi’nde işe başladı. Asıl adı olan Kemal Sadık Gökçeli‘yi bu yıllarda bıraktı ve yazılarını Yaşar Kemal olarak yayınlamaya başladı.

İlk öykü kitabı Sarı Sıcak’ı bu yıllarda, 1952’de yayımladı (29 yaşında). Aynı yıl Thilda Serero’yla evlendi. Thilda, 2001’de vefat edinceye kadar neredeyse yarım asır boyunca evli kaldılar.

1954’te, daha önce ilk cildini yazıp yarım bıraktığı, ağalık sorununu merkez alan ünlü romanı İnce Memed’i tamamladı ve roman Cumhuriyet Gazetesi’nde tefrika edilmeye başlandı. Roman, ertesi yıl, iki cilt halinde Çağlayan Yayınları’nca kitaplaştırıldı. Ancak Yaşar Kemal’in yazması gereken iki cilt daha vardı. İnce Memed’in hikâyesinin nihayete ermesi için otuz iki yılın daha geçmesi gerekti.

Ara Güler’le de bu yıllarda tanıştı. Yakın dost oldular. Çok didiştiler. Ara Güler ne zaman fotoğrafını çekmek istese, “Beni çekeceğine şu ağacı çek, o daha güzel!” diye kestiriyordu. Ara Güler, “Senin şu koca kafanı kadraja sığdırmak mümkün değil zaten,” deyince de cevabı çoktan hazırdı: “Sen de o burnunla bütün fotoğraflara gölge yapıyorsun!”

Esprili kişiliğine rağmen kalemi sivriydi. Çukurova’nın, Anadolu’nun sorunlarını anlatmaktan geri durmadı. 17 yaşından beri solcuydu. 1962’de Türkiye İşçi Partisi’ne üye olmuş ve sekiz yıl partide çalışıp yöneticiliğe yükselmişti.

1971’de siyasi tutumu başına yine bela oldu. O yıl yayımladığı Yalnızız, sağ kesimin tepkisini çekti, tutuklandı ama iki hafta serbest kaldı.

Yaşı ilerledikçe ülkesindeki saygınlığı arttı, kitlesi büyüdü. Eserleri yalnızca Türkiye’de değil, Avrupa başta olmak üzere diğer kıtalarda da okunuyordu. Onlarca ödül aldı ve ismi, en nihayetinde Nobel’le anılmaya başlandı. 1973’te aday, 1974’te beş finalistten biri oldu ancak ödüle kavuşamadı.

Nobel’e aday gösterilen ilk Türk olarak verdiği bir röportajda şöyle dedi:

Ölene kadar da aday olacağım!

1995’te Der Spiegel dergisinde Türkiye’de devletin Kürtlere yıllardır süren baskı politikasını anlatan Yalanlar Seferi makalesi yayınlandıktan sonra, bölücülük propagandası yapmakla suçlandı ve Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) hakkında dava açıldı. Yaşar Kemal’e destek olmak için birçok önemli edebiyatçı ve sanatçı duruşma salonlarını doldurdu. 2 Aralık 1995’te beraat etti. İki yıl sonra aynı makaleyi Düşünce Özgürlüğü ve Türkiye başlıklı derleme kitabında kullandı ancak kitap dağıtıldıktan iki gün sonra toplatıldı. Yayıncıya ve yazara verilen hapis cezaları, para cezasına çevrildi. Durum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınsa da Yaşar Kemal istediği sonucu elde edemedi.

Kitaptaki diğer makaleler yüzünden defalarca mahkeme huzuruna çıktı. Yorulmuştu. Üzerine 2001’de kırk dokuz yıllık eşi Thilda’yı kaybetti. Bir süre yalnız kaldıktan sonra, 2002’de Ayşe Semiha Baban’la ikinci evliliğini yaptı.

İlerleyen yaşına, her türlü baskıya ve zorluğa karşın yazmayı sürdürdü. Edebiyat coşkusunu hiçbir zaman kaybetmedi. 2015’te, 92 yaşında vefat etti. Dostları, sevenlerince büyük bir törenle uğurlandı.

Add a comment Add a comment

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Previous Post

F. Scott Fitzgerald’ın büyük sarhoşluk deneyi

Next Post

Dag Solstad öldü